Yalnızlık, Sah D'Simone, Puding

Bugün Dilşad sordu, yalnızlığı sevmek nasıl bir şey? Yalnızlıkta kendimin çocuğu gibi olmayı hissediyorum mesela. Müziği kendim seçtiğimi. Kendime kulak vermeyi seviyorum. Belki içimde yalnızca ben yokum. Kendimde her şeyi seyretmek belki beni böyle yapan. Kendimle bağlantıda olmak, beni kendine sadık kalmak, kendisiyle arasını bozmamak adına biraz fazla dürüst veya tahammülsüz yapabiliyor. Yapmacık şeyler yapmadan yaşamaya çalışıyorum. Bazen kaba bir şekilde düşüncemi söylediğim oluyor, bunu inceltmeyi öğrenmeye çalışıyorum hala. 

 Gün içinde insanlara sunabileceğim her şeyi, gün doğmadan yola çıkan çiftçiler gibi ayaklarımda çizmelerim, suyun içine eğilerek, kendime bakarak buluyorum. Ben kendi kendimin aynası olarak büyüdüm. Bu kimi zaman çok güvenilir bir ayna değil ama eğer bütün bir günü insan içinde geçirdiysem pilim bitmiş olur çünkü yamuk da olsa tek bir ayna, yüz tane farklı ben yansıtan yüz tane aynadan daha net gelir. Eksikse de delirtici değil, eksikse de yıkıcı değil. Gerçi insan kendi kendini içten oyarak da yıkabilir, bu da var. Ama benim gibiler, kendilerinin hem yıkıcısı hem yaratıcısı olabiliyorlar belki de. Dopdolu zihnim ve kalbimle elimden geleni yaptım, özüme en yakın aynayı bulabilmek için.

Yalnızlığımı pek çok şeye bağladım geçmişte. Kaygıya en çok. Ama sınır çizmekte zorlanmayı ve başkalarının hakkımda ne düşüneceğini bıraktıktan sonra bile insanlar arasında olmak üç saatten fazla kendim olarak sağlıkla kalabildiğim bir şey değil. Galiba yıllar içinde kendime oturuyorum, kendimden ayrı değil, tek bir şey olduğumu ama düşüncelerimin onları düşündüğüm anda farkına varmayı öğrendikçe aslında kendimle bir dost olacak ayrı bir kendim bile olmadığını, ben olduğumu anlıyorum. İnsanın tek başına oturması büyük cesaret bence. Ben artık tek başımayken hortlayabilecek hiç bir şeyden korkmayacak kadar hortlatıp temizlemiş hissediyorum bazı konuları. Düşmanlığımı da, karanlığımı da, kıskançlığımı da, utancımı, ezikliğimi vesairemi de mikroskopla inceleye inceleye şaşkınlığım kalmadı. Benden geriye yalnızca sevmek kaldı. Sevecek ayrı bir kendim varsa eğer onu seviyorum. Seviyorum değil belki her yanını ama onu anlıyorum, yer yer hak veriyorum, yer yer onu başka bir yere salamuraya yatırıyorum ama bir tür huzur getiriyor varlığımı hissetmek bana. Varlığımı kutlamayı hak etmem gerekmiyor galiba artık. Varlığım kendiliğinden güzel ve var. Dünyaya sunacağım her şey gönlümden gelen, bana sevinç veren şeyler olmalı.

Yani yalnızlık benim için, her şey önce karanlıkta, toprakta büyür, gibi bir his. Orada çatlamazsan  güç bulup kafanı yüzeye uzatamazsın demek. Benim için yalnızlık gücünü idrak etmek, suyunu toplamak biriktirmek büyümek.

Son günlerde. Sah D’Simone’a taktım. Insight timer’da meditasyonlarını dinliyorum. Böyle çevresini aydınlatarak delirmek her kula nasip olmaz. Brezilyalı bu kardeşime olmuş. Acısına dokunuşu, kendindeki öfkeyi görüşü, karanlığını anlama çabası, dansı, insanlığa hizmeti beni büyülüyor.  Düştüğünü görmediğim kimsenin ayağa kalkmasına saygı duyamıyorum artık herhalde. Bir de çok zengin bir sözcük dağarcığı var. Ezberlenmiş spiritüel terminolojiye yanaşmadan konuşuyor.

Evet ne yiyor ne içiyorum. Canım dondurma istedi akşam ama yemedim. Okulda çikolatalı puding vardı. İki gün üstüste antibiyotik olsun diye ikişer diş sarımsağı suyla yuttum. Yaşlanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eski Kitap, Yeni Kitap

Blogdaki yazılardan 2014 yılına kadar olanların toplandığı bir kitabım vardı biliyorsunuz. Bu kitabın yayıneviyle sözleşmesi çoktan bitti. B...