Bu şarkıyı
çocukluk arkadaşım söylüyor gibi -ki hiç böyle çocukluk arkadaşım olmadı. Tozlu
yollardan gidiyormuşuz. Büyük kamyonların rüzgarından gidiyormuşuz. Boynuna
asmış gitarını da. Çingene çadırlarını, ağustos böceklerini geçmişiz. Otobüsün
yanlışlıkla bıraktığı bir yerden, yürünerek varılması güç bir yere, eski bir yere,
eskidiğinin farkında olmayan bir yere gidiyormuşuz. Çağlaların dallarda tüylü
ve boz beklediği, buz gibi sulanmış çimenlerin altından görünmez suyun şırıl
şırıl seslendiği gizli bir yere. Şu dünyada artık neye ihtiyaç yok diye
sorsaydık, herhalde cevaplardan biri yeni bir Hotel California cover’ı olurdu.
Rivayete
göre Sâlâh Birsel, öyküsünü beğendiği genç bir yazarı karşısına alıp “dünya
öykücülüğünde ne gibi bir eksik gördün de öykü yazıyorsun?” diye sorar. Dünyada
pek çok eksik vardır ama kim daha çok resim, daha çok şarkı, daha çok
hikaye istiyoruz diye ağlar ki veya Hotel California’nın yeni bir cover’ı çıksa
da dinlesek der? Yine de yaparız, söyleriz, çizeriz. Yapmadan duramayız. Benim
bu şarkıyı duyup da kendime saklamayacağım gibi. Kalbimizi dolduran şeyler
kireç tutmasın diye onları pencereden üfleriz ve biri de tutarsa mutlu
oluruz. Üstüne bir de severse, ona yeni şeyler anlatmak için yeni bir şevk
buluruz.
Söylenmeyen
çok az sözün kaldığı da söylene söylene eskidi sayılır. Söylenen bazı güzel şeylerin,
sözün kendisinden kaynaklı bir bozulmazlığı, bir hakikati olsa da –belki de
sırf bu yüzden, kendimize özgü düzenlemelerini yapabilmek zaman alıyor emek
alıyor. Bir cover bazı durumlarda yeni bir şarkı yazmak anlamına bile geliyor.
Biri bana
deseydi ki 2017 yılında bacağında tayt, ayağına parmak arası terlik olan bir
adamdan bir Hotel California cover’ı dinleyeceksin ve pencereyi açıp komşulara
dinletmek isteyeceksin, niye inanmayayım? Bu kadar ayrıntılı bir kehanet olunca
inanırdım ama California'nın burasının, Büyükcamili Köyü'nün camisinin oralara
ne kadar benzediğini fark ettiğimden mi seveceğimi yoksa da git gide davulcudan
uzağa gitmekteki güzellikten mi etkileneceğimi o zamandan bilemezdim.
Her konuda
‘bir cover daha’ mümkün bence ve bininci dinleyişinizde bile size yeni bir şey
hissettiren bir şey her an yazılabilir. İskeleti değiştirmek değilse de üstüne
giydirdiğiniz eti, içine üflediğiniz ruhu değiştirmek mümkün olabilir. Dünyayı
imar etmekle kast edilenlerden biri, eski bir şarkıyı gönlünce coverlamak
olabilir. Yenisi daha kötü olur diye bir şey yok, daha güzeli olabilir. Bu bana
durduk yere umut veriyor.
Amaan Hotel
California coverıyla bu kadar uğraşmaya değer mi? diye sormuşlardır belki ona.
O da belki, benim bu şarkıyla bir meselem var demiştir. Mucize demiştir
mucizevi olana gelir hesap kitapçıya değil.* Çölün ortasında, metruk, yıkık,
ölü şu şehre gidelim. Eskiye benzemeyen, eskinin, üstüne çay dökülmüş bir
fotoğrafına benzeyen bu tozlu yolu ve kenarındaki koltuğu bulalım, gömülelim içine.
Dünya fani anladım, buradan pek çok kervan geçmiştir onu da anladım. Peki şimdi
biz ne çalacağız? Nasıl çalacağız? demiştir belki. Yine de güzel (hatta
orijinal) bir şarkıyı başka bir güzel şarkıya benzetenler (ve haklı çıkanlar)
olur:
*ralph waldo
emerson