Çirkin ördekler ve çatlak taneler

Her ailenin vardır bir çirkin ördeği, bir çatlak tanesi. Oyunbozan. Uyumsuz. Fazla iyidir veya fazla kötü. Fazla cengaver veya fazla umursamaz… Fazla hassas, fazla kırılgan, alıngan. Başkalarının takmadığı detaylara takılıp kendini de milleti de deli eder. Antikalıklarıyla uğraşmaktan gına gelir. Bir haller bir havalar. Gel-gitler, sanatçı kafalar. Ve mutlaka pek çok şeyi eline yüzüne bulaştırır, mümkün olan en yanlış şeyi gider o yapar.
Farklı olmak için mi böyle yapar yoksa cidden farklı mıdır? Gözyaşları beklenmedik yerde akar, durduk yerde insana kendini kötü hissettirir. Böyledir. Aslında o kadar deli değildir veya herkes kadar delidir veya o da herkes kadar acı çekiyordur daha çok değil ama bunu öyle bir yaşar ki seyircisini yorar.
 Kimi günler çekilmezdir. Genellikle önceden tahmin edilmezdir. Ne olurdu azıcık onlara benzeseydi. Azıcık huzurlu olurdu herkes. Oysa kendisini sevmenin, bağışlamanın ve güvenmenin bir yolunu bulamadıysa, özgünlük ve özgürlük maskesinin altında çaktırmadan kazısını sürdürür. Bütün hayatını “onlara” benzemeye çalışarak geçirir. Onlara benzemeye başlayınca da kendi “fazla” dünyasına geri dönmeye karar verir. Yahu çok sıkıcıdır. Yani normal olmak.
 (Oysa orta yolu vardır hem de yine duygulu yine dramatik ve heyecanlı yolları vardır. Hem kendin olup hem çirkin ördek olup hem güzel olmanın da yolları vardır. Onu henüz bilmez. Ona yanaklardan akan gözyaşları, üzgün şarkılar, bulutlara kavuşturan aşklar, coşkular daha bir sinematografik geldiği için veya cidden daha iyi bir yolunu bilmediği için bir süre öyle gezer durur. Öğrenecek.)
Bu çatlak taneler, yıllarca aileleri umurlarında değilmiş gibi yapabilirler oysa hayatlarında en çok istedikleri şey onlar sahnede, sergide, okulda, hastanede her nerede ne iş yapıyorlarsa ailelerinin gelip onlara kocaman sarılıp aferin demeleri ve bunu cidden sevgiyle yapmalarıdır. Ve bu sevgiye sadece bir başarı kazandılar, biraz daha kabul edilebilir ve normal oldular diye değil sadece çocuk oldukları ve sadece onların çocukları oldukları için kavuştuklarına inanmak isterler.
Bu çatlak taneler, çok küçükken terk edilmişlerdir. Aynı evdeki anne veya babaları tarafından aslında aynı odada, diz dize otururken bile dünyanın ta öbür ucuna hayalen postalanmışlar, görmezden gelinmişler, yalnız bırakılmışlar ve kendilerine işte bu çatlak dünyayı kurmak zorunda kalmışlardır. Ne yapsınlar, yaşamak için herkesin bir dünyaya ihtiyacı var.
 Daha çok sevgi, daha çok ilgi için bazen fazla çalışırlar, ilginç uğraşlar edinirler, bazen fazla ağlar bazen fazla güler veya sık sık yok olur, bazen çok fazla göz önünde olurlar. Ve tüm dünya onları sevse yetmez. Çünkü onların istediği o tek bir kişinin o vazgeçilmez, o değerli, biricik, yerine konulmaz sevgisidir. Onun sevgisinin bir damlasına karşılık bu çatlak taneler dünyayı gezebilirler. Arjantin’e giderler. Amazon’a giderler. Bir yıl Hindistan’da yaşarlar. Dergahlara öğrenci olurlar. Bin kitap okurlar. Öylece hayatın tadına bakarlar. Sevgiyi ararlar. Severek, sevilerek, tanıyarak, bolca çalışarak, kimisi de çalışmayıp kurtarılmayı bekleyerek, aslında evlerine dönmeye çalışırlar.
 O arada hayatın en güzel mucizelerinden biri olur. Olabilir. Kendileri gibi birine rastlarlar. Şöyle olur bu. Dalgın ve hüzünlü, hayattan çok da bir şey beklememeye çalışarak ama umuttan da tamamen vazgeçmeden dolanırken başlarını yerden kaldırırlar ve onunla göz göze gelirler. Dünyanın en güzel karşılaşmalarından biridir bu. Ah keşke şu an  imkanım olsa da size izletebilsem o sahneyi, bir çirkin ördeğin bir diğerine rastlama sahnesini… Birbirlerini ilk anda tanırlar. Sanki karşısındaki ona “seni görüyorum” diyor gibidir. “hoş geldin” diyor gibidir. “Seni bekliyordum, nerede kaldın?” ve “İyi ki varsın”
 Çirkin ördekler kuğu değildir de belki cidden çok çirkin ördeklerdir ama yollarına başka çirkin ördekler çıkar ve onlardan bir aile yaparlar. Çirkin ördekler ailesi. Sonra bunlar dünyanın çivisini birlikte yerine takmaya çalışırlar. Bu da yine dünyanın hem acıklı hem komik sahnelerinden biridir.  Birlikte çalar söylerler. Canları acıyınca birbirlerine giderler. Birbirleri için kalpten dua ederler. Hayata küsünce gidip odalarına kapanırlar ve kapılarını aralık bırakırlar ve bilirler ki diğer çirkin ördeklerden biri mutlaka gelip “ne oldu neyin var?” diyecek. Ve ona sarılacak. Sonra onu dışarı çıkaracak.
Ve bazen daha da delirerek, bazen normal olmaya çalışarak ve bazen kendi normallerini yaratarak yaşarlar. Beraber yaşamaları her zaman kolay değildir. Çünkü ikisi de terk edilmekten ölesiye korkar ve en ufak incinmede terk edilme endişesiyle karşısındakini terk etmeye çabalar. Bir de özel zırh kanunları gereği, gerçekten sevildikleri yerleri mutlaka ve kolayca terk ederler. Çünkü gerçekten sevildiklerine bir türlü inanmazlar. Ait olmak güzel bir ülkedir, olmamak da öyle gelir bazen.
Ama bir kere bir başka çirkin ördeğe rastlayan, bir kere yalnız olmadığını fark eden çatlak taneler iyileşmenin ve kendine, sevgiye, hayata ait olmanın bir yolunu mutlaka bulurlar. Araştırırlar. Öğrenirler. Mutlaka bulurlar çünkü ömür, bütünlüğü özleyen bir yoldur. Çünkü hayat teselli olmak, iyileşmek, anlam vermektir… Çünkü sevgi güçlüdür ve en eski, en kırık parçaların bile tamiri ve telafisi mümkündür.

Eski Kitap, Yeni Kitap

Blogdaki yazılardan 2014 yılına kadar olanların toplandığı bir kitabım vardı biliyorsunuz. Bu kitabın yayıneviyle sözleşmesi çoktan bitti. B...