Denizlerin üzerimizdeki hakları



Eğer denizi olan bir yerde yaşıyor olsaydım, bir sabah tek başıma çıkıp denize giderdim. Denizin orada olduğunu bilip de her gün nasıl işe güce gidilir bilmem. Ben denizin orada olduğunu bilmeden bile işe güce gidemiyorum örneğin. O orada dalgalanır toparlanırken, konuşur dururken hiç mi merak etmez insan, kıyıya ne getirmiş, kıyıdan neleri alıp götürmüş? Bugün hangi kayalar biraz daha erimiş? Denizden bir ip bağlı değil midir sizin de süt dişinize? Çekip durmaz mı, büyüyün, yollara çıkın diye? Yoksa deniz kenarında yaşayanlara olmuyor mu? Hani denizden gelen o yapışkan tuzlu koku saçınıza karışınca uçup gidesiniz gelmiyor mu?


Evet giderdim. “Merhaba” derdim. "Merhaba kardeşim deniz, merhaba kardeşim rüzgar!" Bir de çay söylerdim kendime. Çay veren bir yer yok mu oralarda? İçmeyiverirdim. Maksat çay değil.

Siyah beyaz bir Orhan Veli gelirdi sonra. Yanıma oturur, bir sigara yakardı. "Üç günlük ömür işte" derdi. "Ben de öldüğümde sen yaşlardaydım." "Ee ne haber? Atıcan mı kendini denize?"* "Yok" derdim. "Böyle de iyiyim, hürüm ben..." Ceketinin kocaman ceplerinde kağıt, kalem. "Aferin" derdi. "Bildiğin hayata doğacaksın işte böyle!"**


Başında kimsenin takmadığı türden bir şapka. Komik bir yürüyüşü olurdu belki. Sahilden ufak taşlar toplayıp cebine atar, hiç birini zevk olsun diye lop lop denize fırlatmazdı. Balıkları ürkütmez, şair insan sonuçta. Eve götürüp bu taşları tahta bir masanın üzerinde unuturdu. Sonra bir gün onları tükürüğüyle ıslatıp renklerini ve tuzlarını hatırlayarak bir şiir yazardı. "Şu yosun kokusu ve sahile çekilmiş dalyan direkleri" derdi, "sahilde yaşayan çocuklara hiç mi bir şey hatırlatmaz?"*** "Bilmiyorum ki" derdim ben de. "Belki de çok işleri vardır." "Belki hatırlatıyordur da, yazmıyorlardır sen gibi."

Ufka bakmak iyi gelirmiş, uzun uzun bakardım. Aklıma birkaç sözcük gelirdi. Gümüş, pus, çekirdek. Yazardım. Yeni bir şarkım varsa dinlerdim. Yoksa, uzaklardan çatal bıçak seslerini, kaynak seslerini motor seslerini... Sonra balık, bezelye ve patates kokusu gelirdi burnuma, acıkırdım. Çok rüzgar varsa daha iyi. Rüzgarı alıp yürür ve belki biraz da uçardım. Bütün saçlarım belki yüzüme yapışırdı umursamazdım...


Sonra sevdiğim birini arar, her sefer söylediğimden başka şeyler söylerdim. Veda ediyormuş, edebiliyormuş gibi, hani hayatım gözlerimin önünden geçmiş de en güzellerini anların toplayıp ne güzel bir hayatım olduğuna karar vermişim gibi. Şükran duygusuyla, iyileşmiş bir kalple, "seni çok seviyorum" derdim örneğin. "İyi ki vardın. İyi ki varsın." Kimileri sevildiklerini ne az biliyor, ne az duyuyorlar çünkü. 

* Hürriyete Doğru
**Ave Maria
***Deniz

daha fazla hak için ağaçların üzerimizdeki hakları



1 yorum:

  1. Denize en uzak yerden , en soğuk yerden , en sıkıntılı zamandan sıyrılıp misafir oldum hikayenize , oturdum yanınıza .Bu hikayenin çay vereni olmak isterdim .

    YanıtlaSil

Eski Kitap, Yeni Kitap

Blogdaki yazılardan 2014 yılına kadar olanların toplandığı bir kitabım vardı biliyorsunuz. Bu kitabın yayıneviyle sözleşmesi çoktan bitti. B...